Büyük İstanbul Depremi
Neden uzmanlar İstanbul'da büyük bir deprem bekliyor? Aynı fay üzerinde olmasına rağmen neden uzmanlar Adapazarı'nda ya da Düzce'de veya Bolu'da değil de İstanbul'da deprem bekliyor? Neden İstanbul'da beklenen depremin büyük olacağı söylenir, başlıktan da anlaşılacağı üzere? İstanbul metropol olduğundan, İstanbul'da deprem beklemenin daha matah bir şey olmasından değil. Pek çoğunuzun yaşadığı bu şehir hakkında bilmeniz gerekenleri size herkesin anlayabileceği bir dille izah edeceğim.
Öncelikle baştan başlayayım. Ayağımızı bastığımız yerin derinlerinde magma var. Bu magma sıvıya yakın bir madde. Haliyle anakara bunun üzerinde yüzüyor fakat anakara dediğimiz şey tek bir parça değil. Pek çok levhadan oluşuyor. Bunlardan bir tanesi de Anadolu levhası. Bu levhalar uzaydan bakıldığında birbiryle birleşik gibi görünse de birleşik değil. Milyonlarca yıl önce tek parçaymış ama parçalana parçalana bugünkü haline gelmiş. Arabistan levhası, Afrika levhası, Anadolu levhası, Avrasya levhası bunlar birbirinden ayrı ve bağımsız kara parçalarıdır. Birbirine temas eden bu levhalar arasındaki sınır niteliği taşıyan derin yarıklara (kırıklara) fay hattı denir.
Dünyanın çekirdeğinin manyetik alan üretmesi neticesinde bu levhalar birbirini bir mıknatıs gibi iter. Bizim anadolu levhamızı da alttan Arabistan levhası ve Afrika levhası itiyor.
Bu resme bakarsanız türkiye'nin fay hatlarını görebilirsiniz.
Resimde north anatolian fault dediği kuzey anadolu fay hattıdır. O hattın üst kısmı Avrasya levhası, alt kısmı da Anadolu levhasıdır. Üst kısım sabittir, hareket edemez. haliyle bizim anadolu levhası büyük stres altında kalarak batıya doğru hareket eder. Bu hareket senede 3 ila 5 cm arasındadır. Bazen fay hattında takılmalar olur ve itildiği için hareket etmesi gereken levha hareket edemez. Basınç iyice artar ve bir anda aniden fayın birbirine takılan yüzeyi kırılıp fay bir anda 2-5 metre ileri atar kendini. Yani levya 100 senede yavaş yavaş gitmesi gereken 2 metrelik yolu 30 saniyede alır ve bu da büyük sarsıntılara yol açar. İşte 17 ağustos gecesi tam olarak olan budur. Atım 4-5 metre olmuştur ve süreç 45 saniyedir. Bir ağacın dalı üzerine kar birikir birikir ve aniden çatırt diye kırılır ve ağacı çok pis sallar. Deprem de bunun aynısıdır.
İşte geldik zurnanın zırt dediği yere. Bir fay hattı üzerinde bazen logaritmik büyüklüklerde aynı eksenli depremler oluşur. Bu depremler için periyodiktir denebilir. Bu tip depremlere deprem fırtınası denir. Yani bir fay hattının bir ucunda büyük bir deprem olur. Bir kaç on sene sonra az ilerisinde, sonra az ilerisinde derken belirli aralıklarla depremin bir fay hattı boyunca tren gibi ilerlediği görülür. İşte biz buna deprem fırtınası deriz.
Dünyada deprem fırtınasının en bariz örneklerinden biri kuzey anadolu fay hattı üzerinde görülmektedir.
Sadece aletsel dönem olan 1930 sonrasını ele aldığımızda kuzey anadolu fayındaki deprem fırtınasını inceliyoruz. Ha bu arada fay hatlarını da tek bir bütün olarak düşünmeyin. Fay hatları da uc uca eklenmiş kibrit çöpleri gibidir. Ama parça parçadır. Her bir parçaya segment denir. Deprem olduğunda genelde sadece bir segment kırılır. 17 ağustos depreminde izmit segmenti kırılmıştır. segmentin bir ucu Yalova'da, diğer ucu Adapazarı'nda olduğu için depremde asıl sarsıntıyı Yalova-İzmit-Adapazarı yaşamıştır ve bu yüzden 17 Ağustos Depremi hem Gölcük hem İzmit hem de Adapazarı depremi diye anılmıştır.
İşte deprem dizileri bir fay hattını oluşturan bir segmentte başlar ve segment segment zıplayarak devam eder.
Kuzey Anadolu Fayı üzerindeki deprem fırtınasına gelirsek, bu deprem fırtınası 7 nin üzerindeki depremler için ele alınmıştır.
Aletsel dönemden başlıyoruz. 1939 yılında Kuzey Anadolu Fayının en uç kısmında Erzincan depremi oldu. Depremin büyüklüğü 7.9 idi. Erzincan depremi olunca, haliyle erzincan segmentindeki enerji boşaldı. Bu enerji nereye gitti dersiniz? Bu enerjinin bir kısmı titreşime dönüşerek dünyayı titretti. Bir kısmı da fay hattı doğu-batı yönünde burulduğu için hemen batıdaki segmentte depolandı. Bu Erzincan'ın batısı için felaket demekti. Yani kısacası segment üzerindeki enerjiyi tıpkı bir bayrak yarışı gibi hemen batısındaki segmente aktardı.
Aradan 4 yıl geçmişti ki Erzincan segmentinden aktarılan enerji hemen batıdaki Niksar segmentinde ortaya çıktı. Sene 1942, Niksar 7.0'lık bir depremle yerle bir oldu.
Tabi Niksar segmenti de aynı bayrak oyununa devam etti ve elindeki enerjiyi hemen batısında bulunan Tosya-Ladik segmentine verdi. Niksar depreminin üzerinden bir yıl geçmiş, sene 1943 olmuştu. Tosya-Ladik arası 7.2'lik bir depremle sallandı. Bu segmentteki enerji de hemen batısındaki Gerede-Bolu segmentine aktarıldı.
1944 senesinde Bolu-Gerede 7.2'lik bir depremle sallandı. Enerji yine her zamanki gibi batıya kaçtı. Çünkü arap levhası güzel Anadolumu batıya ittiriyordu.
Aradan 13 sene geçmişti ki Bolu Gerede segmentinin hemen bitişiğindeki Bolu - Abant segmenti 1957 senesinde 7.1'lik bir magnitüdle kırıldı.
Takvimler 1967 senesini gösterdiğinde tıpkı bir tsunami gibi ilerleyen deprem fırtınası Apadazarı'nda ortaya çıktı. Adapazarı 7.2'lik bir depremle yıkıldı.
Yine uzun yıllar deprem olmadı. Deprem İzmit segmentini 1999 senesinde 7.4'lük bir depremle yerle bir etti. Bu kısmı zaten hepimiz biliyoruz.
Her depremden sonra açığa çıkan enerji jeofizik mühendisleri tarafından modellenerek haritası çıkarılır. Deprem olan segmentte enerji kalmaz, o segmentte bir daha kolay kolay deprem olmaz uzun yıllar. Ama tüm enerji segmentin ucundaki diğer segmentlere kayar.
İşte size yukarıda bahsettiğim depremler sonrasında meydana gelen enerji yığılmalarının resmi
1939 ve 1957 depremleri arası. Bakın nasılda her bir depremden sonra bütün enerji segmentin diğer ucuna birikip o bölgeleri tehlikeye atıyor.
En son 1992 yılına ait bir modellemede enerji son olarak İzmit'te birikmiş değil mi arkadaşlar. En alttaki model resminde Erzincan'da ve İzmit'te hayvani bir enerji var. Bu modelden bir yıl sonra, yani 1993'te Erzincan yerle bir oldu. 7 sene sonra da İzmit yıkıldı.
İzmit segmenti, üzerindeki enerjiyi nereye verdi dersiniz? Tabi ki İstanbul'da adaların altından geçen Marmara Denizi segmentine. Aha resmi. Bildiğin Google Earth'te bile bariz bir şekilde, Marmara Denizinin altında hemen görülebiliyor bu fay hattı (Marmara Segmenti). işte o koyu kısım.
İşte sevgili dostlarım, uzmanların İstanbul'da deprem bekleme sebebi budur. Uzmanların İstanbul'da büyük bir deprem bekleme sebebi de bu deprem fırtınasının 7'nin üzerinde oluşudur.
Bazı arkadaşlar şöyle düşünebilir. "Deprem Erzincan'dan başlayarak İzmit'e kadar geldi, sonra İzmit'te yön değiştirerek tekrar doğuya yöneldi. 17 Ağustos Depreminden sonra meydana gelen 7.2'lik düzce depreminin de sebebi budur."
Hepiniz merak ediyorsunuz, 17 Ağustos Depreminden sonraki modelleme çalışmasını. Onun da resmi burada.
Bakın 12 bar enerji Düzceye birikmiş. Sonrasında bu enerji Düzce Depremiyle göç etti doğuya. Peki ya Gebze'de biriken o enerji nerede? İşte o enerji İstanbul segmentinde sevgili kardeşlerim. Çok fazla ömrü kalmadı, yakında deprem olacak. Ama İzmit, Adapazarı ve Yalova'da deprem olmaz 200 yıl. Şu an Marmara Bölgesinin en güvenli yerleri buralar. İstanbul bıçak sırtında.İstanbul segmentinin kurtuluşu yok. Bak aradan da 20 sene geçmiş. Bence en fazla 5-6 senesi var. Siz siz olun marmara kıyılarında uzaklaşın. Özellikle Pendik, Maltepe, Kartal kıyılarında oturanlarla Zeytinburnu, Bakırköy ve Avcılar kıyılarında oturanlar kuzeye kaçsın. 17 ağustos depreminde Avcılar, depremin odak noktasına Zeytinburnu'ndan, Kadıköy'den ve Bakırköy'den daha uzak olmasına rağmen daha çok zarar gördü. Sebebi söylendiği gibi avcıların zemininin sağlam olmaması değil yansıyan ve kırılan deprem dalgalarının tamamen tesadüfi olarak avcılarda çarpışması idi. Yani dalgalarının ne zaman nere çarpışacağı belli olmaz, kıyılardan uzukta durmakta fayda var.
Not: Kuzey Anadolu Fay Hattı Bingöl'den başlar ve İstanbul'u geçerek Ege Denizine (Saros Körfezi) kadar ulaşır. Bu hat boyunca onlarca segment vardır ve bu segmentlerden sadece iki tanesi son yüzyılda kırılmamıştır. Birisi Yedisu segmentidir diğeri Doğu Marmara (Adaların altı) segmentidir.
Detaylı Bilgiler:
Öncelikle depremin ve fay hattının ne manaya geldiğini açıklamak lazım. Dünya üzerindeki bütün tektonik aktivitelerin tek nedeni dünyanın bir ateş topu halinde olmasıdır. Bildiğimiz güneş gibi, diğer yıldızlar gibi ateş topundan bir gezegendir dünya, tek farkı dışındaki ince, kabuk dediğimiz ve üzerinde gezip yürüdüğümüz kısmın soğumuş olması. Dıştan içe doğru soğuyor dünya. Dünyayı ele aldığımızda soğumuş kısımla soğumamış kısmın oranı bir portakalın kabuğuyla içindeki yediğimiz meyve kısmının oranı kadar. Yani gezegene göre kabuk çok ince. Yanan kısımda çok büyük bir ısı var, bu da manyetik alanların ve elektrik akımlarının meydana gelmesine neden oluyor. Bu manyetik alan ve konveksiyon akımları denen elektrik akımları kabuğun farklı yönlere hareket etmesine neden oluyor. Eskiden tüm kıtalar sadece Afrika levhasına bağlıymış, oradan zamanla kopa kopa bugün ki şekle gelinmiş. Afrika ortada hala sabittir ve bu yüzden afrikada deprem olmaz. Çünkü o duruyor yerinde. İşte bu hareket neticesinde depremler oluşuyor. Milyonlarca sene evvel Bitlis Okyanusu diye bir yer varmış mesela doğu anadoluda. Afrikadan kopan arap levhası yukarı, yani kuzeye doğru hareket etmiş ve Bitlis Okyanusunun üzerini kapatmış. Sonrasında gidecek yer bulamayınca bu sefer kabarmaya başlamış ve bugünkü güney doğu anadoludaki sıradağlar oluşmuş. Aynı şekilde afrika levhasının da kuzeye hareketi Toros Dağlarını oluşturmuştur. Belli bir zaman arap levhasının hareketi Bitlis Okyanusunun kapanmasına ve sıradağların oluşmasına neden olduktan sonra bu sefer Anadolu'yu batıya itmeye başlamış. Anadolu da koparak batı yönde bir hareket kazanmış. 4 milyon yıldır süren bu hareket Anadolu'yu doğu batı yönünde ikiye bölmüş. Bingöl'den başlayan ve Ege Denizine kadar uzanan bu kırık Kuzey Anadolu Fay Hattı oluyor. Fay hattı dediğimiz şey biraz önce bahsettiğim yer kabuğunun kırılmasıdır. Bildiğimiz bir kırıktır bu hat. Bu kırıkların arası boş olduğu için içerisine su dolar, su magmanın olduğu sıcak kayaçlara kadar iner, ısınır ve tekrar ısındığı için demlikten fışkıran sıcak su buharı gibi yukarı fışkırır. Bizler de bunlara kaplıca deriz. Kuzey anadolu fayının geçtiği bütün şehirlerde kaplıcalar vardır. Erzincan, Reşadiye, Havza, Adapazarı gibi. Bu hattın kuzey kısmı hareket etmiyor. Hareketli kısım güney kısmı. Türkiye her yıl ortalama 20 milimetre batıya ilerliyor. Tabi fay hattının her iki yüzeyi de pürüzlü olduğu için bazen birbirine takılıyor, kenetlenme oluyor ve gitmesi gereken yolu gidemiyor. Mesela 200 yılda 2 metre ilerlemesi gereken fay takıldığı için ilerleyemiyor, takılan girinti ve çıkıntılar 200 yıllık birikime dayanamayınca bir anda kırılıyor ve bu da çok büyük sarsıntılara neden oluyor. Deprem tam olarak budur. 200 yılda olması gereken 2 metrelik hareket bir kaç saniye içinde olunca bunun adı deprem oluyor.
Kuzey anadolu fayının ilginç yönü üzerinde bir deprem fırtınası taşıması. Deprem fırtınası demek bir fay hattı boyunca birbirine benzer depremlerin ilerlemesi demektir. 1939 yılında Erzincanda 7.9 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Bu depremde bir sonraki depremi tetikledi ve üç yıl sonra yani 1942 senesinde 7.0'lık Niksar depremi oldu. Ondan da bir yıl sonra, 1943 yılındaki 7.2'lik Tosya depremine neden oldu. Ardından 1944 yılındaki 7.2'lik Bolu depremi meydana geldi. Fay hattı 13 yıl sakin kalabildikten sonra 1957 yılında 7.1'lik Abant depremi meydana geldi. Bundan da tam on yıl sonra 1967 senesinde Adapazarı depremi oldu. Sonrasında da, 22 yıl sonra hepimizin bildiği 7.4 büyüklüğündeki Gölcük depremi oldu. Yani 1939 yılında Erzincan'dan başlayıp sürekli batıya ilerleyen bir deprem fırtınası 60 senede Gölcük'e kadar ulaştı. Uzmanların İstanbul'da deprem beklemesinin sebebi de budur zaten. Fırtına İstanbul'un kapısını çaldı. Fay sürekli enerjisini her bir depremden sonra batıya aktardı. Gölcük'ün de batısında İstanbul var.
Tezimde ben birbirinden bağımsız pek çok çalışmayı bir araya getirdim. Açıkcası yeni bir şey keşfetmedim fakat ayrı ayrı yerlerde birbiriyle ilgisi olmayan fakat ortak noktası İstanbul depremi olan bir kaç parçayı bir araya getirdim ve bir puzzle gibi oturduğunu gördüm. İstanbul'un deprem tehlikesini yorumlamanın iki zor yanı var. Birincisi İstanbul'u etkileyecek olan fayın Marmara Denizi altında olması. Marmara Denizi'nin altındaki fayın nereden geçtiği 1999 senesine kadar bilinmiyordu bile. 99 depreminden sonra ana hatlarıyla keşfi yapıldı. Kuzey anadolu fayı Adapazarı'ndan üç kola ayrılıyor esasında. Kuzey kol izmit körfezi, adalar ve Florya açıklarından gidip Tekirdağa ulaşıyor. Bu kol adaları ve İzmit körfezini yaratan yapı. Orta kol ise Gemlik körfezinden geçerek Bandırma üzeriden Çanakkale tarafına gidiyor. İşte bu iki fay kolu Marmara Denizini oluşturan faylardır. Yani kuzeyle orta kol birbirinden uzaklaştığı için arada çökme oluyor ve suyla dolup deniz oluşuyor. Bu iki fayın arasında pek çok küçük parçalar var. M.S. 484 yılından bu yana İstanbul'da hasar yapıcı 34 deprem olmuş. Bu depremlerin hangileri hangi kolda veya bu iki kol arasındaki hangi parçalarda oluşmuş bunları bilmemiz gerekiyor. Eğer Marmara Denizi'nin dibini metre metre inceleyebilseydik işimiz çok kolay olurdu. Bu işin birinci zor kısmı.
İkinci zor kısmı ise eski İstanbul depremleriyle ilgili kaynaklara ulaşamamak. Kaynaklar var, fakat alfabe de dil de değişmiş. Ben tez çalışmam sırasında 1884 istanbul depremiyle ilgili türkçe bir kaynak buldum. Zamanın idarecilerinin hazırlattığı bir rapor. Fakat çok değil 130 sene öncesinde yazılmış bu raporu bugün anlamak mümkün değil. Dil değişmiş, alfabe değişmiş, ülkenin adı değişmiş. Kaynaklar nerede ve nasıl ulaşılır bunları bilmek çok güç. Bu da işin ikinci zor kısmı.
Yukarıda bahsettiğim gibi Marmara Denizi altındaki fay haritası yeni yeni yapılmış. Tarih kitaplarından depremleri derleyip bugünkü fay haritasıyla karşılaştırıyoruz ve o günkü hasara ve etki alanına bakarak hangi depremin hangi kolda olduğunu tespit ediyoruz. Elimizde Marmara Denizi fay haritasıyla ilgili altı bölüm var. Diyoruz ki bu depremler bu altı parçada olmuş. Mesela 1719 yılında meydana gelen deprem İstanbul'u etkilemiş. Ama istanbuldan ziyade Kocaeli'ni daha çok etkilemiş. Yani bu deprem olsa olsa Körfez segmentinde olmuştur. 1766 depreminde İstanbul'da ölen insanlar olmuş fakat Edirne'de deprem daha çok hasar yapmış. Bu depremin batı marmara segmentinde olduğu anlamına geliyor.
İşte bu altı bölgenin (segmentin) tüm depremlerini tablo halinde listeliyoruz. Sonra bu listelere tarihleri giriyoruz ve kaçar yıl arayla bu parçalar kırılmış bunu buluyoruz.
7'nin üzerindeki depremleri dikkate aldığımızda, körfez segmentinde; 189, 235, 321, 202, 221, 280 yıl arayla deprem olmuş. Yani 99 depreminden önce 280 yıl kırılmamış. aradan 14 sene geçti. Körfez parçası muhtemelen 200 yıl daha kırılmadan kalacak. Yani körfez periyodu ortalama 200 yıl civarında ve henüz 14. yılında. Bu tehlikesiz olduğu anlamına geliyor.
Oradan adalar segmentine geliyoruz. 432 yıl, 520 yıl ve 504 yıl var depremlerin arasında. Şu an 504'üncü yılında olduğu için döngüsünün son demlerinde. İşte bu yüzden adalar fayı çok tehlikeli bugün. Üzerinde çok uzun bir yılın yüklemesi var. 99 depreminden sonra körfez fayının adalar fayına yüklediği enerjisi göz ardı etsek bile zaten periyodunun sonuna gelmiş.
Bunun gibi Florya'nın açığındaki fayın da ortalama periyodu 250 yıl ve bugün bu fay 259'uncu yılında. Yani bu bölge de kırıldı kırılacak bir durumda.
Silivri açıklarındaki diğer fay kolu, yani fayın Marmara Denizi içerisinde kuzeye bükey yaptığı parçadaki periyotta yaklaşık 250 yıl ve orası da bugün 246. yılında.
Batı marmara fayında da periyot 250 yıl ve şu anki süre 246 yılda.
Son olarak Gaziköy civarındaki parçanın da periyodu 270 yıl civarında. Fakat orası sakin. En son 1912 depreminde kırıldığı için henüz periyodunun 101. yılında. Yani bugün artık deprem beklememiz gerekmeyen bir parça. Daha önünde 170 sene var.
Fakat adalardan Gaziköy'e kadar giden dört parça fay periyotlarını ya doldurmuşlar ya da doldurmak üzereler. Özellikle adalar fayı çok tehlikeli bir süreçte.
Eğer Marmara Denizinin altındaki fay ağını daha ayrıntılı bir biçimde bilseydik çok daha iyi analizler yapabilirdik. Fakat bugünkü gelinen noktada 10 yıl öncesine göre çok iyi sayılır.
Yukarıdaki kısım sadece bir çalışmaydı. Tarih ve jeofizik biliminin birleştirilip yorumlanmasıydı. Bir de sadece jeofizikle ilgili, kesin verileri ele alıp Gutenberg ve Richter tarafından geliştirilen ve depremlerin periyotlarını ve tekrarlama sayılarını veren logaritmik formülleri kullandığımızda da yukarıdaki sonuçlarla birebir örtüşen veriler elde ediyoruz. Aynı şekilde tamamen bağımsız bu çalışmada da adalar fayı, orta marmara ve kuzey kol ve batı marmara yüksek derecede deprem riski taşıyor. Tam olarak rakamları vermek gerekirse, 2017 için körfezde yüzde 0,04. yani imkansıza yakın. Adalarda yüzde 79, orta marmarada yüzde 63, kuzey bükeyde yüzde 66, batı Marmara'da yüzde 65, ve Gaziköy'de yüzde 0.002.
Tarihsel verileri ayrı olarak incelediğimizde ortadaki dört parça çok tehlikeli, Körfez ve Gaziköy tehlikesiz görünüyor. Bunu bir kenara bırakıp Richter ölçeğinin mucidi olan Richter ve Gutenberg'in bağıntısını kullanarak tamamen yeni nesil, kesin, aletlerle kaydedilmiş depremler üzerinden hesaplamalar yaptığımızda yine Körfez ve Gaziköy fayları tehlikesiz, diğer ortadaki dört fayın da çok tehlikeli olduğunu görüyoruz. 2017 için yapılan risk analizleri bu sonucu verirken bunu 2025 için ele aldığımızda adalar fayındaki risk yüzde 85 oluyor. Diğer üç tehlikeli parça da aynı oranda artıyor.
Bu iki çalışmadan bağımsız, hatta jeofizikten bağımsız olan ve genellikle istatistik biliminde kullanılan student T testi denen fonksiyonel bir bağıntıyı kullanarak, yine eski depremlerin hesabı üzerinden yeni depremleri tahmin etmeye çalıştığımızda da bu altı bölge için aynı yüzdelik sonuçlara ulaşıyoruz. Yani bu üç çalışmada da risk aynı noktaları aynı derecede işaret etmektedir. Kırmızı alarm veren bölge adalar fayıdır. Buna bir de 99 depreminin direkt olarak adalar fayına yükleme yaptığını eklersek sonuç daha da vahim görünüyor. Ama işin en kötü yanı, adalar fayı kırıldığında enerjisini zaten kırılma periyodunu doldurmuş, kırılmanın eşiğine gelip enerjisini orta marmara fayına verecek olması. Onun da kısa bir zaman içerisinde kırılıp kuzey bükeye, onun da yine kısa bir zaman sonra kırılıp batı marmara fayına enerjisini vermesi. Yani önümüzdeki en fazla 100 yıl içerisinde İstanbul'da tüm Marmara kıyılarını etkileyecek en az 4 büyük depremin olacak olması anlamına geliyor bunlar.
Şimdi sorulara gelecek olursak;
-Marmarada kesinlikle deprem olacak mı?Evet, kesinlikle olacak. Marmara Denizi bir iç deniz. Neden orada iç deniz olmuş, çünkü kuzey anadolu fayı üç kola bölünüp biribirinden uzaklaşmış. Üç kolun arası açılmış ve içeri çökmüş. Orası da haliyle deniz olmuş bu açılmadan dolayı. İmralı adasının kuzeyinden İstanbul Boğazı'na uzanan bir nehir yatağı kalıntısı vardır mesela marmara denizinin dibinde. Milyonlarca yıl önce Adapazarı'na kadar tek parça halinde gelen fay o bölgede üçe ayrıldığı için orta kısım çökmüş. Bu şu demek, eğer orada bu üç kol bir deniz yapmışsa bunu yapmaya devam edecektir. Sürekli büyük depremler olacak, sürekli zemin parçalanarak dibe çökecektir. Marmara'da deprem olmayacağını iddia etmek zirvesinde krater gölü olan bir dağın eskiden volkanik bir dağ olmadığını iddia etmek gibidir. İstanbul Boğazı, Marmara Denizi içerisindeki adalar, İzmit ve Gemlik körfezleri, Sapanca gölü, Çanakkale Boğazı, Saros Körfezi, Manyas Gölü tesadüfen olmuş şeyler değidir. Bu coğrafik birimler neden Bolu'da yok, ya da Tosya'da yok. Çünkü fay oralarda tek parça, yani sadece deprem yapıyor. Ama üçe ayrılınca işte, böyle karaları birbirinden ayırıp ortasını suyla dolduruyor. biz de buna deniz, göl, boğaz diyoruz.
-Elinizdeki verilere göre sizce deprem ne zaman olacak?Herkesin bu konuda çok farklı tahminleri var. Bu konuda uzman olmuş insanlar bile farklı kanaatlere sahip olabiliyor. Deprem olacak diyenler olmayacak diyenleri tedbirsizlikle suçlarken diğerleri de onları halkı korkutmakla suçluyor. Kişisel tahminim en geç 2025 yılına kadar adalar fayının yaklaşık 7.4 - 7.6 arası bir büyüklükle kırılacağı yönünde. Bana bunu söyleyen birbirinden farklı üç bilim var. Tarih, jeofizik ve istatistik bilimleri.
-Bu deprem olacaksa en tehlikeli iller hangileri?Yine geçmişteki depremleri inceleyip gelecekti depremeler için senaryo yazabiliriz. Tabi ki adalarda meydana gelebilecek bir deprem en çok İstanbul'u etkileycektir. Özellikle İstanbul kıyıları ya devlet eliyle doldurulmuş ya da doğal olarak dolmuş alüvyon zeminler. Her ikisi de sağlam değil. Marmara Denizi'ne kıyısı olan ve düz olan bütün semtler ve mahalleler zaten direkt olarak depremin merkezi oluyor. Pendik'ten Üsküdar'a, Sarıyer'den kıyı boyunca Avcılar'a kadar olan tüm sahil şeridi tehlike altında. Çünkü alüvyon arazi demek çamur demektir. Tepelik arazi demek kayalık demektir. Kaya depremin sarsıntısını emebiliyor ama çamur tam tersi deprem sarsıntısını daha da büyütüyor. Hele ki çamur üzerinde yüksek katlı bir bina varsa bu felaket üstüne felaket anlamına geliyor. Nedeni, atıyorum Bakırköy sahilinde 7-8 katlı binalar var fakat o bölge alüvyon bir zemine sahip. Alüvyon, yani çamur çok sallanan bir malzemedir. Ama 7 katlı bina büyük bir kaya gibi olduğu için sallanamaz. Yani çok sallanabilen bir zemin üzerine sallanamayan bir yük koyuyorsunuz. Bu durumda rezonans denen bir olay oluyor. Çamur sallanıp bina sallanamadığı zaman deprem sallayamadığı binayı dibinden kesiyor. Zemin kattan bina kesiliyor. Deprem fotorağraflarına dikkat ederdeniz binaların önce zemini yıkılır. İşte binaların zemin kattan yıkılma sebebi budur. Önce zemin kat göçer. Bazen bina zeminin üstüne göçüp kalır, üst katlar yıkılmaz. Bina zemin katın üstüne göçtüğünde deprem devam ediyor olursa bu sefer deprem yine sağlam kalan ilk katı keser. Böyle kese kese tüm binayı yok eder.
İstanbul dışında, Bandırma, Gebze, Bursa ve Yalova bölgesi de olası bir İstanbul depreminde büyük zararlar göreceklerdir. Tarihi depremlere baktığımızda bu sonuca varmak çok kolay oluyor. İzmitte meydana gelen bir deprem Avcılar'ı yıkabiliyorsa adalarda meydana gelen bir deprem de tabiyatıyla Yalova'ya rahatlıkla zarar verebilir. Bu illere Tekirdağ'ı da orta zarar görecek şekilde ekleyebiliriz.
-İstanbul'da tehlike altındaki ilçeler hangileri?Buna yukarıda cevap verdim sanırım. Devamen, Moda sahilinde büyük apartmanlar var. Buralar lüks semtler ama binalar eski. İnsanlar adalar manzarası için milonlarca liraya 20 yıllık daire alıyorlar. Hem olası depremin merkez üssüne çok yakın, hem yüksek katlı binalar hem de deniz kumuyla, burgusuz demirle ve en iyi ihtimal b12 betonla yapılmış binalar. Bugün b12 betonla kaldırım bile yapılmıyor. 99 depreminden sonra hepsi yasaklandı. Binalarda en az b25 beton kullanılıyor. Bu gibi İstanbul'un marmara sahilinde bulunan düz araziler üzerine yapılmış 3 - 4 katın üzerindeki, 15 yaşından büyük binaların gelecekte bir gün meydana gelmesi beklenen adalar depremine dayanabilmesi imkansız gibi gözüküyor.
-Kentsel dönüşümü yeterli görüyor musunuz?Bu konu hakkında yeterince bilgim yok açıkcası. Kentsel dönüşüm şimdiye kadar hem hükümetçiler hem mualifler tarafından siyasi malzeme olarak yorumlandı. İstanbul'u çok iyi bilen bir insan değilim. Zeytinburnu'nda, Veliefendi Hipodromu'nun üst taraflarında başlamış bir kentsel dönüşüm gördüm. Zeytinburnu gibi tehlikeli bir bölge adına sevindirici bir gelişme. Oradan ilerde hemen Yedikule'de sanırım bir hayli dönüşüm yapılmış. Fakat anadolu kısmında, artık bu muhitlerin lüks olmasından mıdır nedir pek kentsel dönüşüm yapıldığını göremiyorum. Tam manada kentsel dönüşüm yapılmıştır denebilmesi için İstanbul'un anadolu ve avrupa yakasında e-5 karayoluyla marmara denizi arasında kalan kısımda 1999'dan önce yapılmış bina kalmaması gerekir. Bina sağlamlığından bahsederken sürekli 1999 senesini milat kabul etmemin nedeni zemin etüd raporunun zorunluluğu, deniz kumunun, burgusuz demirin, beton kalitesinin gerçek manada gözden geçirilip tüm binaların sağlam yapılmasıdır bu tarihten sonra. Bugün Türkiye'nin hangi iline giderseniz gidin 1999 sonrası yapılmış binaların kirişlerini, kolonlarını matkap bile zor deler. Bir de aynı matkapla 1999 öncesinde yapılmış bir binanın kolonunu delin ve matkabın hiç zorlanmadığını kendi gözlerinizle görün.
-Can ve mal kaybını en aza indirmek için çözüm önerileriniz?İşin bu kısmında tabi ki devlete ve belediyelere büyük görev düşüyor, zaten bu olası depremle iligili konuşan herkes aynı şeyi vurguluyor. Lakin halka da büyük görev düşüyor. Caddebostan'da, oldukça lüks ama eski bir apartman ev sahiplerinin ortak kararı neticesinde yıkıldı ve yeniden yapılmaya başlandı. Kendisini düşünmeyen insanları malasef başkaları, yani devlet ve belediye hiç düşünmüyor. Burada moda sahilinde de lüks ve eski binalar ki oradaki binaların hemen hemen hepsi eskidir, aynı şekilde ev sahipleri tarafından yıkılıp yeniden yeni deprem mevzuatına uygun yapılabilir.
Bugün bir deprem olsa en büyük yıkım adalar ilçesinde olacak. Muhtemelen İstanbul'un geri kalanı kendi derdine düşeceği için, adalarda da yeterince hastane, can kurtaran, doktor, arama kurtarma ekibi olmadığı için adalarda büyük sıkıntılar çıkacak. Ki buna bir de İstanbul'un anadolu yakasından deniz altından adalara giden elektrik hatlarının kopma ihtimalini de eklersek adalar tam bir mahrumiyet bölgesi olacak. Zaten oradan insanların da kaçması çok zor.
1999 depreminde İzmit, Yalova ve Adapazarı gibi İstanbul'a nazaran daha küçük şehirler zarar gördü. İstanbul'un hastaneleri, ambulansları, arama kurtarma ekipleri, iş makinaları o şehirlere akın etti. İstanbul sağlam kalmıştı, çok büyük bir şehirdi, çok az zarar görmüştü ve o küçük şehirlere çok yakındı. Fakat İstanbul'da deprem olduğunda, zaten normal bir günde tıkalı olan istanbul trafiğinin nasıl olacağını siz düşününün. O zaman Bolu'dan nasıl ambulans ve iş makinası İstanbul'a ulaşacak. Atıyorum öyle bir deprem olduğunda zaten İstanbul itfayesinde çalışan itfayecilerin çoğu kendi dertlerine düştüğü için işe gitmeyecekler. Herkes yakınına, akrabasına ulaşmaya çalışacak. Şehre kara yoluyla giriş çıkış imkansız olacak.
Devlet kurumları arasında bu gibi felaketlerde en büyük görevi şimdiye kadar hep türk silahlı kuvvetleri üstlenmiştir. Hava, kara ve deniz birlikleri türk silahlı kuvvetleri içerisinde çok kordinelidir. Görev tanımları bellidir. Kim ne yapacak bilir. Kimsenin o gün işe gelmeme şansı yoktur. Ama devletin malesef diğer kurumları arasında böyle bir koordine yoktur. Buna tıkanan trafiği, göçen viyadükleri, patlayan doğal gaz hatlarını, göçen binalardan sızan doğal gaz yüzünden çıkan yangınları ve zehirlenen depremzedeleri, deprem olduğu için görevinin başına gelemeyen itfaiyeciyi, ambulans şoförünü, doktoru, hemşireyi, sivil savunma memurlarını eklersek tam bir kaos ortamı olacağını görebiliriz. Ama en kötüsü dediğim gibi çevre illerden gelen yardımların, çevre illerde kullanılacak hastanelerin İstanbul'u kurtarmak için çok yetersiz kalacağı gerçeğidir.
Çözüm bellidir. 2 kere 2 nin dört olması gibi olacak depremde, yıkılacak bina da bellidir. herkes üstüne düşen görevi yerine getirmeli. Halk deprem sırasında ne yapacağını şöyle bir düşünmeli ve devlet kurumları bir birlerini arasındaki koordineyi iyi sağlamalıdır.
Kaynakça : Bülent Bayarslan, Çağrı Mert Bakırcı, Evrim Ağacı, “Beklenen Büyük İstanbul Depremi, Nedenleri, Mekanizmaları ve Bilimin Beklentileri Üzerine...”, https://evrimagaci.org/beklenen-buyuk-istanbul-depremi-nedenleri-mekanizmalari-ve-bilimin-beklentileri-uzerine-13